Feramuz Erdin
Bir markayı hatta ülkeyi kötüleyen, tüketicileri boykota yönlendiren veya bir ürünü ya da hizmeti satın almaktan vazgeçirmeyi amaçlayan paylaşımlar her gün sinsice yayılmaktadır.
HEM CİNSEL FANTEZİ YAPTI HEM DE TAZMİNAT ALDI
Eminönü’nde yaşadığımız bir olay açıkçası ağzımızı açık bırakacak nitelikteydi:
Polis Merkezi’ne gelen Amerikalı bir kadın Sirkeci hanlarından birinde defalarca tecavüze uğradığını iddia ediyordu. Pazar günü Sirkeci’nin tenha ara sokaklarında dolaşırken kapısını açık bulduğu bir handan içeriye girmiş ve burada kendi iddiasına göre, dört kez tecavüze uğramıştı. Bunu yapanlar da handa kalan dört farklı kişiydi. İşin ilginç olan tarafı ise her tecavüz olayından sonra kadın olay yerinden ayrılmış ancak kaçmak yerine her geri çağrıldığında, hem de kıyafetlerini kendiliğinden çıkararak tecavüzcülere direnmemişti. Fırsatı varken neden kaçmadığı veya neden insanlardan yardım istemediği sorusunu ise geçiştiriyordu. Sonuçta verdiği adresteki dört kişiyi yakaladık ve sevk edildikleri mahkeme tarafından tutuklandılar. Ama şüpheliler de kadına hiçbir zorlama yapmadıklarını her şeyin kendi rızası dâhilinde geliştiğini söylüyorlardı. Biz de kadının anlatımlarından aynı sonucu çıkarmıştık ama tecavüz iddiası olduğu için tutuklandılar. Kadın da aynı gün ülkesine döndü.
Aslında olan şuydu: Kadın ülkesine döndüğünde sigorta şirketinden tazminat alabilmek için seyahatinin son gününde tecavüze uğradığını beyan ederek, bununla ilgili resmi belgeleri de sunacaktı. Diğerleri son gün çoğunlukla “param çalındı” diye müracaata gelip resmi tutanak alırken bu hanımefendi böyle bir yola başvurmayı tercih etmişti.
Ama tabii ki olay çoktan medyada yerini almıştı bile: “Sirkeci’de gündüz vakti dört erkeğin tecavüz ettiği Amerikalı kadın turist…”
ŞİMDİ DE ESTETİK OPERASYON İÇİN GELEN İNGİLİZLER
Birkaç gündür medyada Türkiye’ye estetik operasyon için gelen bazı İngiliz turistlerin nasıl mağdur edildiklerini okumaya başladık. İngiliz basınından tercüme edilen ve kopyala – yapıştır yöntemiyle neredeyse tüm ana akım medyanın manşetlerine çıkan haberlere göre Türkiye’de çaresiz kalan yabancılar yaşadıkları korkunç olayları ancak ülkelerine gittiklerinde dile getirebiliyorlardı. Oysaki biraz sorgulandığında bu kişilerin lisanslı aracı kurumlar tarafından getirildiklerini, Türkiye’de sağlık sisteminin hiç de küçümsenmeyecek bir denetim sistemine tabi olduğunu, Türkiye’de şikâyet mekanizmasının ve adliyelerin gereği gibi çalışmakta olduğunu pekâlâ görecektir. Bazı hastaların komplikasyon yaşadıkları doğrudur ama ülkemizde bunun sorumlusunu tesbit edebilecek sistemler her zaman mevcuttur ve malpraktisin yasal karşılığı katı şekilde uygulanmaktadır. Hatta bizdeki durum dünyadaki birçok ülkeden bile daha iyidir.
Medya kuruluşlarının bir telefonla ulaşabilecekleri yerli sağlık kuruluşlarının da görüşünü almak yerine tercüme haberi olduğu gibi vermeleri en basit tabirle, gaflettir. Hedeflenen o amaç neyse, ona bilinçsizce hizmet etmektedir.
Hatta belki de bazı ülkelere, değerlere ve kültürlere karşı ön yargılı olmamızın sebeplerinden birisi de medyanın sorgulamaktan uzak olan bu tavrıdır?
“ŞEYTANLAŞTIRMA” SİNSİCE İLERLER
“Şeytan’ın en büyük numarası insanları olmadığına inandırmasıdır” derler. İnsanlar, dinler, kültürler, devletler ve hatta şirketler arası ilişkilerde şeytanlaştırma çok sık kullanılan bir manipülasyon yöntemidir. Öfkemizin hiç de hak etmeyenlere yönelmesine, yani haksızlık yapmamıza neden olabilir. Bugün bazı markaları kullanmaktan neden vaz geçtiğinizi şöyle bir düşünecek olursanız, ardında (çok büyük bir ihtimalle) manipülasyon bulacağınızı görürsünüz.
O yüzden, gaza gelip eyleme geçmeden önce bireysel olarak sorgulamak, en iyisidir. En azından, pişmanlık yaşatmaz!
patronlardunyasi.com